20.01.2014
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı
Bülent Yıldırım, 'yaptıkları çalışmalarla herhangi bir hükümet, devlet ya da
örgütün emri altına girmediklerini' belirtti. Yıldırım, 'Türkiye'de işlenen
Çeçen cinayetlerinin yeniden ele alınması gerektiğini' ifade ederek, 'Çeçen
cinayetleri mutlaka araştırılmalı, bu dosyaları hasıraltı eden ekipler, eller
deşifre edilmeli” dedi.
TIMETURK / Haber Merkezi
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı
Bülent Yıldırım, "yaptıkları çalışmalarla herhangi bir hükümet, devlet ya
da örgütün emri altına girmediklerini" belirtti. Yıldırım,
"Türkiye'de işlenen Çeçen cinayetlerinin yeniden ele alınması
gerektiğini" ifade ederek, "Çeçen cinayetleri mutlaka araştırılmalı,
bu dosyaları hasıraltı eden ekipler, eller deşifre edilmeli” dedi. Yıldırım, Mavi Marmara süreci ve bir çok
konuda çok önemli açıklamalarda bulundu. İHH İnsani Yardım Vakfı Bülent
Yıldırım, İletişim Platformu’nun Topkapı Kaleiçi’ndeki Fatih Sosyal
Tesislerinde düzenlediği "İletişim Buluşmaları"na konuk oldu.
Programda Başkan Bülent Yıldırım, "İHH ve insani diplomasi" konulu
bir konuşma gerçekleştirdi.
“Hiçbir zaman grupçuluk
yapmadıklarını” belirten Yıldırım, "Cemaatçilik asla yapmadık. Cemaat
olduğuna inanırız ama cemaatçiliğe inanmayız. Çünkü taassup devreye girer.
Taassup adaletsizliği getirir. Kendini kutsal sayarsın. Allah'tan sana gelmiş
bir görev vardır, o görev gereği yaptığın her şeyi doğrudur, sorgulanamaz
sanırsın. Onun için İslam tarihinin tek problemi taassuptur. Bu problemi
yıkarsak, aklı ve ortak istişareyi bulabilirsek, ihtilaflar tamamen çözülür.
İnsanlar birbirlerine böyle tuzaklar kurmaz. Biz, İslam coğrafyasının her
yerinde, bütün yapılarla görüşebiliyoruz. Herkesle barış için görüşebiliyoruz.
Barıştan yana olan gurupları birileri insansız hava uçakları ile vuruyor. Bizi
insansız hava araçlarıyla vuramıyorlar ama lejyonerlerle, ispiyoncularla
vuruyorlar” dedi.
"BÜNYAMİN İÇİN GİRİŞİMDE
BULUNDUK"
Suriye’de esirken, İHH’nın da
girişimleriyle serbest kaldığını açıklayan Milliyet gazetesi muhabiri Bünyamin
Aygün'ün Yıldırım’ı ziyaret ettiğini ifade eden Yıldırım, "Bünyamin
Suriye’de kaçıran grubun onu infaz etme kararı aldıklarını, ancak sonra birden
durduklarını” söyledi. “Niçin durdurduklarını biliyor musunuz? Cezayirli bir
arkadaştan rica ettik, araştırma sırasında Suriye’ye girdi, bu gruplarla
görüştü. Bu grupların belli bir şey istediğini fark etti. 'Tamam ben bunu
Türkiye'ye ulaştıracağım' dedi. İşte bu tip küçük hareketler gibi anlık, küçük birkaç
şey bir insanların hayatına belki biraz daha fırsat tanıyor" dedi. “İnsani
diplomasinin çok önemli olduğunu” kaydeden Yıldırım, “Dünya’da Kızılhaç ve İHH
haricinde insani diplomasi yapan kurum olmadığını” söyledi.
"PAKİSTAN İLE TALİBAN
ARASINDAKİ GÖRÜŞMELERDE DE VARIZ"
Son zamanlarda ‘İnsani
Diplomasi’ye ağırlık verdiği bilinen İHH’nın, dünyadaki bir ihtilafta
arabuluculuk yaptığı biliniyor. Bu konularda da detaylı bir açıklama yapan
Yıldırım, “Filipinler ile Moro arasında, Tayland ile Patani arasında, Pakistan
ile Taliban arasındaki görüşmelerde de arabulucu ve esir değiş tokuşlarında
varız” dedi. Yıldırım, şöyle devam etti, “Dünyanın bir çok yerinde, barışı
isteyen adam ve grubunu, görüşmeleri takip eden Amerika insansız uçaklarıyla
geldi vurdu. Örneğin Somali'de barışı isteyen, anlaşmak yapmak için Şebab'ın
içerisinde var olan bir grubu Amerika ve Batılılar insansız uçaklarla geldiler,
vurdular. Aynı şeyi Suriye ve Irak'ta da yapıyorlar. Onları vuruyorlar, yok
ediyorlar. Geriye barış istemeyen, kullanabilecekleri grupları bırakıyorlar.
İslam coğrafyasına ateş salıyorlar” dedi. “Yaptıkları çalışmalarla herhangi bir
hükümet, devlet ya da örgütün emri altına girmediklerine” dikkat çeken
Yıldırım, "Ama saygı duyduğumuz, istişare ettiğimiz siyasetçiler, devlet
adamları da oldu mu, evet oldu. Bunlardan en önemlisi de rahmetli Erbakan’dır.
Mavi Marmara gitmeden önce de herkesle, tüm siyasi partilerle, cemaatlerle,
guruplarla istişare ettik. 'Bizimle istişare etmediler' diyen bir insan varsa
buyursunlar. Bazılarını toplantılara davet ettik, gelmediler. Bunların kaydı
var. ‘Cemaat’ ile de istişare ettik. Cemaat bu konuda bizim yanımızda olduğunu
söyledi. Hatta filodaki gemilerden birini cemaate mensup birinden aldık. Yani
yola çıkarken hiçbir sorun yoktu. Hatta yanımıza, gemiye bir değil, iki muhabir
verdiler. O dönemde Mavi Marmara’ya dünyadan ve AKParti'den milletvekilleri de
gelecekti. CHP’den de çok önemli bir isim gelecekti. ‘MHP destek veriyoruz ama
katılımımız olmayacak’ dedi. BBP Genel Başkanlık düzeyinde katılacaktı ama biz,
genel başkanlık düzeyinde bir katılım, bir partinin propagandası olarak
algılanır dedik, sağolsunlar, kabul ettiler. Süreç içerisinde AKParti
milletvekillerinin Mavi Marmara’da bulunmasının uygun olmayacağını da düşündük
ve gelmelerini biz de istemedik. Çünkü bu ‘sivil’ hareket sadece bir partiye
mal olsun istemedik. Yurtdışından gelen milletvekillerinin de Mavi Marmara'da
olmasını istemedik. Ama onların gemileri Akdeniz’in ortasında bozuldu ve o
nedenle Mavi Marmara’ya geçtiler. Biz Mavi Marmara’nın tamamen sivil bir
inisiyatif olmasını istedik” şeklinde konuştu.
‘Sivillik’e vurgu yapan Yıldırım,
devletle olan görüşmeleri ise şöyle anlattı; "Evet bu süreçlerin hepsinde
devletin çeşitli organları dönem dönem bize geldi, ‘gitmememiz gerektiğini’
söylediler. Devlet yetkililerinin bunu bize söylediklerini ben her zaman
söyledim. Ben de onlara dedim ki; 'Biz gideceğiz, kararlıyız. Filistin için,
Gazze için bir yıldır bu hareketimizi dünyaya duyurduk. Size düşen
vatandaşlarınızın hakkını korumaktır. Biz hukuk önünde bu hakkımızı alırız.’
'İsrail'in saldırısına karşı ne tedbiriniz var?' dediler. Biz de ‘biz Gazze’ye
gideceğiz. Gemilerimizi Gazze’ye sokmazlarsa açık denizde olacağız. Gerekirse
aylarca açık denizde bekleyip Avrupa Parlemantosu'nun, BM'nin, dünya kamuoyunun
desteğini alacağız. Dünyanın her tarafında halkları sokaklara dökeceğiz. Açık
denizde, yani Akdeniz’in uluslararası sularında da bunlar bize saldıramaz’
dedik”
"MAVİ MARMARA'DA BİR İSRAİL
ASKERİNİ BEN ALDIM"
“Kendisinin Mavi Marmara’daki
saldırı esnasında arkadaşlarını yalnız bıraktığı vb. dedikoduların kasten
yayıldığını” belirten Yıldırım, "Antalya'ya gelen malum çevrenin malum
gazetesi, güya bir şey deşifre etti" diyen Başkan Yıldırım; “Mavi
Marmara'da bir İsrail askerini ben aldım. Hiçbir arkadaşımı hiçbir süreçte
yalnız bırakmadım. Twitter'da bu konuda bir şeyler yazılmış duydum, üzüldüm.
‘Bülent Yıldırım kaçmış, orada olmamış’ gibi absürt şeyleri malum cemaat
söylüyor, utanmazca. Saldırı anında ben hep en tehlikeli yerdeydim. Dışarıda
hiç kimse, hiçbir arkadaşımız kalmayıncaya kadar bekledim. Alt kata en son
indim. İsrail askerlerinden birini ben aldım. Elindeki silahı aldım, belindeki
bıçağı aldım. 1.90'lık bir adamdı. O askeri Murat isimli arkadaşımıza teslim
ettim, ‘sakın öldürmeyin’ dedim. Silahları denize attım. 'İçinize ajanlar
sızmış' diyorlar. Ajanlar sızmışsa siz sızmışsınızdır. Geminin her yerine
kamera yerleştirmiştik ki, hiçbirşey gizli kalmasın, dünya kamuoyu gemiyi de
görsün. Hatta kadınlarımızın olduğu taraflarda da kamera olduğu için, kadınlar
hep tesettürleri ile yattı, kalktı. Maalesef, Mavi Marmara'yı kirletmek için
yapılan" iftiralar çok iğrenç."
"BAŞBAKANLA DOSTLUĞUMUZ
ESKİYE DAYANIYOR"
“Başbakanla dostluklarının çok
eskiye dayandığını” belirten Yıldırım, “Ancak Erbakan hocayla görüş ayrılığına
düşüldüğünde ben gönül olarak rahmetli Erbakan’ın yanında kaldım. Ama Başbakana
yapılan bütün saldırıların da karşısında oldum. Çünkü dostluk ayrı bir şeydir.
Rahmetli babamın cenazesine katılan tek siyasi liderdir. O günden beri
dostluğumuz devam ediyor. Şu anda aramız nasıl? Biz kendisinden bir şey
istemiyoruz. O da bizden bir şey istemiyor. Onun için aramız iyidir. Biz asla
İHH olarak kimseden bir şey istemeyiz. Çünkü bağımsız kalmak istiyoruz"
diye konuştu. Fethullah Gülen ile ilgili bir soruya cevap veren Yıldırım; “Mavi
Marmara'da İsrail'e otorite demek, o kadar çok Filistinlinin hakkını yemek”
olduğunu vurguladı. Yıldırım; "Bunu diyemezsin. Gazze'yi kan ve gözyaşı
ile aldık. İstiyorsanız deyin ama Allah'a da hesabı verin. Ve kendi mensubu
kalktı bir gazeteye, 'Edirne Türkiye için neyse Gazze'de İsrail için odur'
diyebildi. Bunu diyebildi ya. Böyle bir şey olabilir mi? Gazze işgale direnmiş,
İsrail Gazze'yi bırakmak zorunda kalmış, şehitler verilmiş, ssessiz soykırım
uygulanıyor, sen ne diyorsun. Sonra kalktılar, 'Mavi Marmara’da ölenler şehit
değil' diyebildiler. Şu son saldırılar İHH'ya, Tayyip Erdoğan'a, Türkiye
devletine değil sadece. Şu anda İslam coğrafyasına işbirlikçilerle birlikte
saldırı var" şeklinde konuştu.
"HAKKIMDA ÖLÜM TİMİ
GELDİ"
Yıldırım, “kendisi hakkında ölüm
timleri gönderildiğini” belirterek; "hiç umurumda değil. Mavi Marmara ile
birlikte dünyanın zaten şekli şemali değişti. Bizi öldürmek üzere gönderilen
timin Kadirov'un adamları olduğu söyleniyor. Arkasında da başka bir ülkenin bir
Yahudi vatandaşı varmış. Bu İsrail'in bir projesi. Kadirov, Mavi Marmara'dan
sonra hemen dosyayı alıp İsrail'e koştu. Ve Türkiye'de Çeçen cinayetleri
başladı. Birileri bu Çeçen cinayetlerinin üstünü örtbas ediyor. Sayın Başbakan
bir ekip kurmalı ve bu Çeçen cinayetlerini tekrar araştırtmalı. Türkiye'de
neredeyse faili meçhul kalmadı ama Çeçen cinayetleri hala çözülemedi. Bu nasıl
bir iş? Herkes biliyor kimin yaptığını. Orada başka kirli şeyler çıkacak. Sırası
geldiğinde Allah'ın izniyle bunu da göreceğiz. Rahmetli Medet Ünlü'yü vuran
kişi kamerada görülüyor, kim olduğu tespit ediliyor, yeri tespit ediliyor, hala
bu kişi Kağıthane taraflarında yaşıyor ve gidip alınmıyor. Kim bunu koruyor?
Hangi anlaşmalar gereği korunuyor? Hangi ülke ile kimlerin anlaşması var.
Bunlar çok önemli şeyler. Ve şu anda Çeçen cinayetlerine
yıktıkları ‘Zona’ isimli kişi hala hapishanede, hala suçsuz olarak yatıyor.
Devlet de bunun suçsuz olduğunu biliyor. Ve şimdi aynı ekip benim
için gelmiş. Bu kirli el çözülmediği müddetçe daha çok kişi için gelirler"
dedi.
"DUDAYEV'E TELEFONU BİZ
GÖTÜRMEDİK"
“Rahmetli Cevher Dudayev'e
telefonu kendilerinin götürmediğini” kaydeden Yıldırım; "Bu yıllardır bize
yapılan çirkin bir iftiradır. İkincisi; bir telefonun götürülmesi de zaten bir
suç değildir. Şu telefonu bana sen verdin, daha sonra bu telefonla yerimi
tespit ettiler ve beni vurdular, sen mi suçlu olacaksın? Bu telefonu şu anda
faaliyette olmayan bir dernek götürmüş, hatta iki tane telefon götürmüş.
İkisinin de makbuzu hala kendilerinde ve vurulma anında konuştuğu telefon da o
derneğin verdiği telefon. O dernek temsilcisine dedim ki ‘bunu söyler misin?’
Dedi ki ‘söylerim.’ Şimdi bir gazeteci arkadaştan rica ettim ‘git kendisiyle
bir röportaj yap’ diye. Çünkü yıllardır bekliyorum ki, açıklasınlar. Erbakan
Hoca'nın zaten olayla bir ilgisi yok, rahmetliye böyle iftira atılıyor. İHH'nın
rahmetli Mashadov'a verdiği bir telefon vardı sadece. Rahmetli Dudayev'e iki
tane telefon gitmiş, bu da başka bir derneğin gönderdiği telefon. Makbuzu da
hala dernek temsilcilerinde" dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder