15.04.2014
2008 yılında, Aleksandr
Litvinenko'nun eşi Marina Litvinenko ve arkadaşı Alex Goldfrab,
"Litvinenko: Bir Muhalifin Ölümü" başlıklı bir kitap yayınladılar.
Kitap daha sonra Türkçe'ye de aktarıldı. Burada kısa olarak anlatacağım
hikayenin kahramanını arzu ederseniz o kitabı okuyarak daha yakından
tanıyabilirsiniz. Aleksandr Litvinenko, Putin'in oluşturduğu yeni Rusya'nın
totaliter yüzünden rahatsız olan bir muhalifti. Eski bir istihbaratçıydı ve
Putin'in hedefiydi. Özellikle Çeçenlerle olan ilişkisi ciddi rahatsızlıklar
doğuruyordu Moskova'da. Onu öldürmek için Londra'ya gelen FSB ve GRU ajanları, 1 Kasım 2006'da,
Rusya'nın CSKA Moskova takımı ile İngiltere'nin Arsenal takımı arasındaki
oynanacak futbol maçına gelmiş taraftarlar gibi görünüyordu. Binlerce Rus
vatandaşının Londra'ya geldiği gün, birkaç Rus ajanı rahatça kalabalığa
karışabilirdi. Aleksandr Litvinenko o gün eski arkadaşlarıyla Londra'daki bir
barda buluştu. Barda içtiği meyve suyuna ve daha sonra arkadaşlarıyla birlikte
gittiği otelde ise içtiği çaya Polonyum 210 olarak bilinen zehir katılmıştı.
Zehir kullanımı konusunda dünyanın en becerikli istihbarat örgütlerinden birisi
Rus istihbaratı. Eldeki bütün teknik imkanlara rağmen İngiliz doktorlarının
zehrin nevini tespit etmesi on yedi gün sürdü.
Hastaneye kaldırıldıktan sonra 22
gün daha yaşadı. 23 Kasım 2006'da, Türkiye üzerinden sahte pasaportla kaçtığı
İngiltere'de hayatını kaybettiğinde 43 yaşındaydı. Ölmeden önce son isteği bir
Müslüman gibi defnedilmek oldu. Nitekim, vasiyetine uygun bir şekilde cenaze
namazı kılınarak defnedildi. Litvinenko, Putin muhalifi Çeçen liderlerden
birisinin, Ahmet Zakayev'in yakın arkadaşı ve komşusuydu. Anna Stepanovna
Politkovskaya da Rusya'nın Çeçenistan'da işlediği insanlık suçlarını bütün
dünyaya anlatan bir gazeteciydi. Aleksandr Litvinenko'nun da arkadaşıydı ve
öldürülmesinden önce Litvinenko'ya, "Putin, seni mutlaka öldüreceğini
söylüyor." demişti. O da Litvinenko suikastından sadece 24 gün önce, 7
Ekim 2006 günü Moskova'daki evinin asansöründe ölü bulundu.
Tarih, özellikle siyasi tarih;
öylesine gelişen olaylar bütünü değildir. Bir yerde buğday başakları
gördüğünüzde, oraya birisinin buğday tohumları attığını ve sonra da tarlayı
sürdüğünü anlayabilirsiniz. Eğer bir ülkede, peşpeşe aynı görüşte olan insanlar
öldürülüyor ve suikastlar durmuyorsa, olayların arkasında muhakkak o
suikastlardan çıkar sağlayacak bir güç vardır. II.Çeçenistan-Rusya Savaşı'nın
başından beri Avrupa'da ve Türkiye'de işlenen Çeçenistan bağlantılı
cinayetlerin tamamının arkasında Putin yönetimi var. Bunu bilmek yahut anlamak
için istihbarat uzmanı, gazeteci ya da alim olmanıza gerek yok. Gündemi
üstünkörü takip eden birisi olmanız yeterli.
Bunu sadece tarlayı süren
çiftçinin varlığı gibi bir örnekliğe nispetle söylemiyorum. Aynı zamanda
gerçekleştirilen bütün başarıya ulaşmış suikastların işleniş biçimi aynı. Rus
istihbaratı her zaman bir suikastı üç bağımsız ayak üzerinden gerçekleştirir.
Yerel bağlantılar hedefi tespit eder ve hedefle ilgili ilk istihbaratı FSB'de
bağlantılı olduğu birime güvenli iletişim kanallarını kullanarak iletir. Daha
sonra o birim, elindeki istihbaratı FSB'nin saha ajanlarından birisiyle
paylaşır. Gerekli takibi gerçekleştiren FSB ajanı, suikastın yapılabileceği
muhtemel yerleri, hedefin alışkanlıklarını ve kullandığı yolları merkeze
bildirir. Suikast için hedefin bulunduğu ülkenin konumu da dikkate alınarak
uygun yöntem tespit edilir. En sonunda FSB ajanı, merkezin kendisine bildirdiği
uygun yöntem için gerekli lojistiği temin ederek hiç tanımadığı GRU ajanına
güvenli yollarla teslim eder. GRU ajanının tek görevi, kim olduğunu hiç
bilmediği hedefi kendisine bildirilen yöntemle elimine etmektir.
Üçlü yapı asla değişmez fakat
yöntemler değişebilir. Eğer hedef İngiltere'de ise ateşli silah yerine
bulunması çok zor bir zehir tercih edilir. Eğer hedef Türkiye'de ise, hem
muhaliflere cüretkar bir mesaj vermek hem de güç gösterisinde bulunmak için
ateşli silah kullanılır. Litvinenko suikastı ile İstanbul'da 3 Çeçen komutana
düzenlenen suikast arasındaki yöntem farkının sebebi de aslında budur. Daha
derine inecek olursak bu suikastlar, aslında eski bir KGB ajanı olan Putin'in
inandığı yönetim biçiminin izdüşümü. Putin'e göre yönettiği devlet için risk
oluşturmaya başlayana kadar muhalefet ve muhalif tehdit değildir. Fakat kendi
tasarladığı yeni Rusya için tehdit haline gelen her muhalif öldürülebilir.
Çünkü Putin, Doğu toplumlarında muhalefetin ne kadar bulaşıcı bir
"hastalık" olduğunu iyi bilen liderlerden. Bir devrimi durdurmanın en
iyi yolu, o devrimin başlamasına hiç izin vermemektir. Bir savaşı kazanmanın en
iyi yolu, o savaşta karşınıza çıkma ihtimali olan bütün düşman yapıları önceden
ortadan kaldırmaktır.
Litvinenko'yu kim olduğunu
bilmeyen ve karşısına önce barmen sonra da garson olarak çıkan GRU ajanı
zehirledi. 16 Eylül 2011'de Berghaz Musaev (Hamzad) hedefini Kadirov'a yakın
isimlerden Ziyauddin M. teşhis etti. Lojistik ve istihbaratı Nadim Eyupov temin
etti. Tetiği ise vurduğu hedeflerin kim olduğunu bile bilmeyen Aleksandr
Zharkov çekti. İrtibatın sağlanması ve yolların hazırlanması gibi işlerde görevli 5 Rus istihbaratçı daha vardı. Hamzad ve yanındakiler vurulduktan
24 saat sonra, birbirlerini gerçek kimlikleriyle tanımayan üç ayrı Rus ekibi
farklı kamuflajlarla Türkiye'yi terk ettiler.
Herhangi bir ajan yakalansa bile
asla bir kişinin isminden daha fazlasını bilmiyor olacaktı. Verdiği isim, o
ismin kullandığı pasaport, o şahsa ait kredi kartı... Tamamı sahte olduğu için
bilinen yöntemlerle asla sonuca ulaşılamayacaktı. Bahsettiğim bu kompleks cinayeti İstanbul Cinayet Masası'nda
çalışan iki polis çözdü. Dev bir çöplüğün içerisinde küçücük bir altın
parçasını arar gibi her görüntüyü tek tek incelediler, her bağlantıyı ayrı ayrı
değerlendirdiler ve ipin ucunu yakaladılar. Çalışmayı bitirip dosyayı üstlerine
teslim ettiklerine en azından teşekkür bekliyorlardı. Birisi Şark görevine
gitti. Diğeri ise bir kulübede nöbet bekliyor.
İşte paralel el dosyaya tam
olarak burada dahil oldu. Cinayetlerin arkasındaki karmaşık istihbarat
ilişkilerinin çözülemeyeceğini düşünüyorlardı. Fakat o ilişkiler çözüldü.
Üstelik o ilişkilerin ucu sadece Putin'e değil, paralel yapının bazı
gazeteciler üzerinden iyi ilişkiler geliştirdiği Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan
Kadirov'a kadar uzanıyordu. Çeçenistan üzerinde ciddi planları vardı. Bu
yapıyla ilişkili işadamlarının Çeçenistan'da ciddi yatırımları bulunuyordu.
Bütün bu ilişkilerden de daha önemlisi bu yapı adına Ramazan Kadirov'un
Rusya'da kefaleti önemliydi. Şu meşhur Zona ise bir taşla iki kuş vurmak için
bu nedenle dosyaya Ali Osaev suikastından tam üç yıl sonra dahil edildi. Bu
yüzden, Zona ile ilgili hiç bir uydurma delilin dahi bulunmadığı 3 Çeçen
komutanın öldürülmesi olayıyla Zona'nın suçlandığı "Ali Osaev"
dosyası anlamsız bir şekilde birleştirildi. Yeni bir torba dava daha icat
ettiler. Zona, hem davanın magazinleşmesini sağlayabilecekleri bir figürdü hem
de Zona'nın bazı istihbaratçılarla olan ilişkileri üzerinden Recep Tayyip Erdoğan ismine ulaşabileceklerdi.
Özellikle paralel güçler
tarafından Çeçen ve Çerkes toplumunda yayılan "Erdoğan bu cinayetlere göz
yumuyor.", "Öldürülecek Çeçenlerin listesini Putin'e Erdoğan
vermiş." gibi söylentiler öylesine çıkmış dedikodular değildi. Akla aykırı
bu iddialar hususen dillendiriliyor ve bazı Kafkasya kökenli sivil toplum
kuruluşlarına da özellikle servis ediliyordu. Emniyet İstihbarat kökenli bu
iddialar, Kafkas diasporasının Erdoğan'a karşı konumlandırılması için
tasarlanan toplum mühendisliği projesinden ibaretti. Bölgenin en güçlü
istihbaratına sahip olan Rusya, kendisi için tehlikeli olan Çeçenlerin
listesini Erdoğan'dan istemeye neden ihtiyaç duysun? 2002 yılından bu yana
iktidarda olan ve Çeçenleri mülteci kampı utancından kurtarabilmek için bu
konuyla özel olarak ilgilenen Erdoğan, o listeyi Putin'e hangi saikle versin?
Neden mi Zona? Çünkü, Şeyh Fethi
ve Şamil Basayev tarafından Gürcistan'da yürütülen dış istihbarat
operasyonlarından sorumlu kılınan Zona, profesyonel bir istihbaratçıydı ve
organize olduğu her halinden belli olan cinayetleri, adi bir suç gibi gösterip
herhangi bir ismin üzerine yıkmaları mümkün değildi. Zona'nın istihbaratçı
yönünün özellikle vurgulanması da bu algıyı oluşturmak içindi. Çeçenistan'daki
direniş güçleri adına pek çok silahlı operasyona katıldığını kabul eden Zona,
bu iş için biçilmiş kaftandı. Öte yandan Gürcistan istihbaratıyla bilinen ve
ilgililerinden hiç gizlemediği ilişkileri de rahatlıkla manipüle edilebilecek
cinstendi. Dava dosyasından çıkan sonuç da nitekim bu oldu. Zona, işlendiği
sırada Gürcistan'da olduğu suikastın tetikçisi, ilgisi olduğuna dair uydurma
bir delilin bile bulunmadığı 3 Çeçen komutanın öldürülmesi dosyasının da sanığı
ilan edildi. Medya, yukarıda anlattığım algıyı oluşturmak için elinden geleni yaptı.
Paralel Emniyet güçleriyle yakın ilişkileri olan ve hatta bazı sorguları aynalı
camın arkasından izleyebilen bir takım sivil toplum kuruluşu görevlileri de bu
algı operasyonunda ya ucuz birer oyuncak
gibi kullanıldılar ya da bu komploya doğrudan karıştılar.
Cinayet Masası'nın
zaten çözdüğü dosya, Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele'nin eline geçince
bambaşka bir hal aldı. Rus istihbaratçılar kamuoyunda isimleri
unutulan suikastçılar olarak hala dışarıdalar. İçlerinden birisinin son bir yıl
içerisinde Türkiye'ye farklı bir isme düzenlenmemiş pasaportla girip çıktığı
iddiaları dahi var. Henüz doğrulayamamış olsam da iddiası bile yeterince mide
bulandırıcı. Rusya'nın suikastlarda bıraktığı parmak izini silikleştiren herkes
bu süreçle ilgili eteğindeki taşları dökmeli. Çünkü bu komplonun bir ucu
Erdoğan'a diğer ucu ise olayla ilgisiz isimlerin ilgili gibi gösterilip sürece
dahil edileceği yeni bir hukuk skandalı girişimine uzanıyor. Twitter hesabımda
bu meseleyle ilgili pek çok detaya yer verdim. Davanın soruşturma
savcılarından ikisi Muammer Akkaş ve Adem Özcan. Muammer Akkaş, başarısız 25
Aralık darbe girişiminden sonra basın mensuplarına elindeki açıklamayı dağıtan
savcı. Adem Özcan ise hem Selam Örgütü dosyasının savcısı hem de 7
Şubat 2012'de krize dönüşen KCK davasının.
Dava dosyasında yer alan
istihbarat raporlarının büyük kısmı yakın zamana kadar tamamen paralel güçlerin
kontrolünde olan Emniyet İstihbarat tarafından savcılığa ve ilgili Emniyet
birimlerine sunulmuş. Öyle ki belgelerin bazılarında doğrudan Ali Fuat
Yılmazer'in imzası var. Tesadüfe bakınız
ki Çeçen cinayetlerinin işlendiği dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanı Ramazan Akyürek'ti. İstanbul'da ise Emniyet İstihbarat'ın bir numarası
Ali Fuat Yılmazer'di. İçerisinde bu isimler tarafından sağlanan ve ek
delillerle desteklenmediği sürece delil hükmünde olmayan istihbarat bilgi
notlarının bulunduğu ve neredeyse delil gibi değerlendirildiği dava
dosyalarının yukarıda ismi geçen savcılara tevdi edilmiş olması da oldukça hoş
bir tesadüf.
Şimdi soralım... Emniyet
İstihbarat'ın gözleri önünde işlenen bu cinayetlerde herhangi bir ihmal yok mu
gerçekten? Güpegündüz 3 Çeçen komutanın Zeytinburnu'nda öldürülmesi ve
sonrasında faillerin ellerini kollarını sallayarak ülkeyi terk edebilmesinde
Emniyet İstihbarat'ın hiç ihmali yok mu gerçekten? Cinayetlerdeki
sorumlulukları kamera kayıtları ile ispatlanan ve hiç bir şüphe bulunmayan iki
ismin gerçek kimlikleri dahi tespit edilememişken Zona'nın Emniyet İstihbarat
tarafından temin edilen bilgi notlarıyla yegane suçlu ilan edilmesinde ve
tutuklu olmasında Emniyet İstihbarat'ın hiç rolü yok mu gerçekten? Keşke
ihmaller zinciri bu kadarla kalsaydı... Fakat aynı ihmaller silsilesi Medet
Önlü'nün de katledilmesine yol açtı.
Şimdi oturalım ve hep birlikte şu soruya cevap arayalım: Şimdiye kadar
ABD ve İsrail ile iş tuttuğu bilinen fakat Rusya tarafından düşman gibi
görüldüğünü düşündüğümüz paralel yapının menfaatleri için ilişki kurmadığı
herhangi bir istihbarat teşkilatı var mı?
Önemli not: Şemsuddin Batukayev'e
yönelik suikast girişiminde suikastçı olduğu öne sürülen Behram Batukayev'e
suikastta kullanılacak silahı doğrudan Zona'nın verdiğini söyleyenler, bu
davadaki karartmalardan birinci derecede sorumlular. Çünkü, Behram Batukayev'e
silahı verenin doğrudan Zona olduğu iddiası ne polis fezlekesinde ne de
iddianamede yer almamaktadır. Aksine, polis fezlekesinde Behram Batukayev'i
yakalayan korumalar, şahsı sorguladıklarını ve kendisinin "Silahı Trabzon
limanında İslam isimli bir şahıstan aldım. O da silahı Zona'dan almış."
dediğini aktarıyorlar. Zona'nın ismi ifadelerde üçüncü şahıslar tarafından
anılıyor ve bununla ilgili herhangi bir ek delil de bulunmuyor. Silahı veren
İslam isimli şahıs ortada olmadığı gibi Zona'nın silahı veren kişi olup
olmadığı da meçhul. Hal böyleyken bu "silah verme" meselesini kat'i
delilmiş gibi sunanların niyeti ne olabilir? Üstelik hukukçu kimlikleriyle
bilinen bazı şahıslar, silah vermekle azmettirmenin aynı şey olmadığını
gerçekten bilmiyor olabilirler mi? İlgilenenler için fezlekenin konuyla alakalı
kısmını da buraya ekliyorum.
O kadar da önemli olmayan
not: Önümüzdeki yazı, Medet Önlü'nün
nasıl katledildiğini ve katillerinin hala nasıl ellerini kollarını sağlayarak
gezdiklerini anlatacağım. Şaşıracağınızı sanmıyorum.
http://hurhaber.com/yasir-kadioglu/rus-istihbaratinin-parmak-izlerini-kim-siliyor/yazi-16307
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder